Çarşamba, Ekim 21, 2009

Viyana'da Olası Bir Gün

Viyana bildiğiniz gibi kültür ve sanatın kalbi olan bir şehir. Sanılanın aksine her sokaktan klasik müzik sesleri gelmese de, her sokakta görkemini, gücünü hissettirir insana.


Ama ben size bugün Viyana'nın coğrafı özelliklerinden bahsetmiycem. Nüfusundan da. Ve hatta sene içerisinde düzenlenen etkinliklerden de.. Zaten beni ziyarete gelmiş olanlar bilirler. Her ne kadar burada boş zamanlarımı rehberlik yaparak geçirsem de yakınlarıma tamamen kendi bakış açılarımı sunarım bi tarihi eseri anlatırken ki bunlar da ne yazık ki olumlu değildir : ) Henüz bu şehre gelip de ben gezdirdikten sonra aşık olup dönen görülmedi tarihte !!


Burada yaşadığım süre içerisinde belki de başka hiçbir şehirde başıma gelmeyecek olan çok komik olaylar zincirinin içinde yer aldım. Bunlardan biri de bu hafta içinde yaşandı. Bu günü hem kendime unutturmamak hem de sizinle paylaşmak için buraya taşımak istedim.


Bahsettiğim gün sabah dersim vardı: Accounting Management Control. Uyanıp, hazırlanıp okulun yolunu tuttum. Diğerlerinin aksine sabahın köründe ders vardı vs demiycem zira ben erken kalkarım hep. Hayat tarzım bu. Bu yüzden de sabah olan dersleri hep çok sevmişimdir. Neyse konuyu saptırmayalım. Dersten çıktığımda saat 13tü. Evet uzun bi dersti ama o kadar keyifliydi ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Buna tabiiki yanına oturduğum Avusturyalı yavrucağın benimle ders içinde olan ilgisinin de katkısı olmuş olabilir. Şöyle ki masamızla öndeki koltuk arasında kalan aradan gelen soğuk havadan üşümemem için atkısını feda etti diyebilirim e dostlar : )


O gün Ebru (ev arkadaşım, canım, ciğerim, herşeyim ) ve benim kadın doğum doktoruyla randevumuz vardı. Alla allaa hayırdır yahu demeyin, önemli bişey yok ! Cilt doktorumuz kontrolünde başlayacağımız akneler için alınan bi ilaç için malesef kadın doğum doktoruna gidip hamile olmadığımıza dair bi kağıt almamız gerektiğini söyledi. Her ne kadar sevgili cilt doktorumuza hamile olmadığımızı anlatmaya çalışsak da tipik kuralcı bir Avusturyalı olarak bu açıklamalarımız reddederek bizi doktora yönlendirdi. Prosedür buymuş, illaa alıncakmış, onun elinden gelen bişey yokmuş. Caaaağğnım yurdum doktoru böyle mi yapardı? Tabiiki hayır. O an içimden bi ah çektiğim anlardandı ülkemi düşünerek.(varan 1)


Naapalım biz de büktük boynumuzu bi doktor bulduk ve randevumuzu aldık. Fakat ders sonrasıyla doktor arasında daha vakit vardı. Ama eve dönsem olmaz, okulda kalsam olmaz, değişik bir zaman dilimi. Ebru'yu aradım. O da çıkmış dersten. En güzeli mağazalara bakalım dedik! Daha güzel zaman öldürülebilir mi ki : ) İndik Stephansplatz'a o kıyafet senin bu çanta benim başladık gezmeye. Bir gün önce klasik iklimleri sayesinde kırılan şemsiyemi düşünerek uygun bir şemsiye almaya karar verdim. Zira artık şemsiyelere beş kuruş vermem, gitti dünyanın parasına aldığım şemsiye bi rüzgarın uğruna abbbooovvv !!


İşte herşey böyle başladı. Biz Ebru'yla ne zaman bir araya gelsek başımızdan komik olaylar geçer. Biz zaten malum Purple and Brown'u aratmayız, sürekli kıkırdayan, geyiğin sınırlarını ciddi anlamda zorlayan insanlarız.


Hadi amaaaa gir konuya dediğinizi duyar gibiyim. Tamam tamam..
Mağazada şemsiyelerin olduğu yere gittim ve bi şemsiyeyi kontrol amaçlı açıyorum ( dilim yandı ya illa sağlam alıcam ). Bir kadın yanaştı yanımıza bana bakıyor bir de şemsiyeye. Ebru'ya türkçe dedim ki: 'Ne bakıyor bu kadın? Salak mı ne ?' Bu arada göz ucuyla kadına bakıyorum ve amacını anlamaya çalışıyorum. Hayır şemsiyelerin önünde dursam değil, geniş bir alan var. Yok, kadın bildiğim mal gibi gözünü dikmiş bakıyor. Neyse fesupannallaaaaaahhh diyerek o şemsiyeyi kapatıp diğerine geçtim. Kadın biraz daha yaklaştı yanıma. Bildiğin inceliyor benimle şemsiyeyi. Ebru dedi ki bu sefer: 'Gel yahu şurda bakalım, bakalım napıcak.' Biz ilerledik ve bu kadının göremeyeceği bi köşeye geçtik. Bilin bakalım ne oldu a dostlaar! Kadın uçarak yanımıza geldi ve benim şemsiyeyi açışımı ve kapatışımı izledi.

İşte Viyana'da görebileceğiniz tipik bir insan profili. Hadi canım demeyin!! Çok ciddiyim !!!

Neyse şemsiyemi aldıktan sonra saatimize baktık ki vakit gelmişti. Artık doktor yolunu tutmalıydık. Adresini internetten bulduğumuz doktora gitmek için gerekli otobüs numaralarını bularak koyulduk yola. Otobüs gittikçe gidiyor, bizim inmemiz gerekeken durak gelmiyordu. Gittikçe şehirden uzaklaşmaya başlamıştık. Medeniyet kayboluyordu. Huzur evi gördük bi tane en son ve sonraki durakta indik. Etrafta site benzeri binalar var bloklara ayrılmış. Baktık bizim gitmemiz gereken blok numarası 10. Hemen karışmızda blok 3 başladık saymayaaaa dööört, tamam bu beşş, altıı, yedi, sekiz, dok.. 'E bu binalar burda bitti Ebru!!' demişim. Yol başladı, devamında yeni bir site. Yok yok kesin sokaktan sonra devam ediyordu on, onbir diye. Hava da nasıl soğuk. Hücrelerim titremekte zıplaya zıplaya geçiyorum karşıya. Ve tabiiki tahmin edersiniz ki ilk bina 10 diil ! Heh diyoruz bizi bulur anca böyle şeyler. Biz Ebruyla birlikte olunca illa başımıza saçma sapan şeyler zinciri gelmek zorunda mı ki ? offf pofff başlıyoruz her zamanki gibi : ) Hahh şurda bi tablela var aaa sitenin planı aaa on numara şurdaymış; onn numarayymışş !! : ) İki blok arasına niye koyarlar ki bulamayalım diye mi ? Derin bi nefes alıp giriyoruz binadan içeri. Bu arada hücrelerimizdeki mitokondriler donmuş, endoplazmik retikulumların donmasına saniyeler kalmış.

Doktorun kapısından içeri bi giriyoruz. O da ne! Yok biz kesin yanlış yere geldik. Burası mor çatı gibi bişiy olsa gerek. Bu insanlar da kim? Bu koltuklar nası bişiy? Aman Allahım dercesine bakıyoruz birbirimize Ebru'yla duvarlara bile dokunmaya çekinerek. Sekreterin yanına gidip hızlıca anlatıyoruz durumu. Bizim işimiz kısa alt tarafı test yapıcaksınız, kontrole gerek yok (hele ki böyle bi yerde!), bizim amacımız bu ilaç için gerekli prosedürü tamamlamak bacım hadi hallet şu işi gidelim diyoruz. Tabiiki Avusturyalı bacımız kuralcı olduğundan bu talebimizi reddediyor ve üstüne üstlük bu testin 20 euro olduğunu söylüyor. Haydeeeeeeeeeeee! E biz bunu keyfimizden istemiyoruz, doktor zorunlu kılmasa sizin bu kokuşmuş muayenenizde ne işimiz var diye içimizden geçirerek bunun sigortanın cidden karşılayıp karşılamadığını soruyoruz. Anlıycağınız gerginiz ve pintiliğimiz üstümüzde. Pes edip 'tamam yaa tamam uzat pos makinesini' diyoruz ki o da ne! Pos makinesi hak getire. Nası yaaa diye bakıyoruz birbirimize. Ve yine caaağnımın doktorlarımız(varan 2) aklıma geliyor. Hey gidi teknolojiye ayak uydurmuş caağğnım ülkemin cağğnım doktorları nerdesiniz ühühühü diye dramatize edip içimde arabesk melodiler ve emrah bakışıyla içlenmişken Ebru dürtüyor 'hadi bi an önce şu parayı çekip gelelim'. Sevgili sekreter zaten 1 saatte anca giriceksiniz içeriye çekin gelin parayı diyor ( küçük beyninden anca bunlar geçiyor ). Yapma yaaa sen çok biliyosun bakışı çakıp çıkıyoruz binadan. Ama asıl macera asıl şimdi başlıyor. Koskoca bi yol. Sağa bakıyoruz yok, sola bakıyoruz yok, olmadı ara sokaklara bakıyoruz yine yok. Kardeşim bu bankalar yer yarıldı içine mi girdi? Biz nereye geldik? Burası Viyana değil de neresi? Biz şehirde diil miyiz yoksa? Ha anladım bu bi rüya!

Biz tam 40 dakika insanlara sorup onların engin tecrübelerine göre sağa dönceksin, yok geride kaldı, burdan gelceksin, şu binanın içine girceksin yönlendirmeleriyle ellerimizi hissetmicek kıvama gelene kadar banka aradık. En sonunda yeteeeeer diye çığlıklar yükseldi ve ilk gördüğümüz otobüse bindik. Planımız açıktı: hangi durakta banka görürsek inicek sonra gerisingeri karşı duraktaki otobüsle dönecektik. 1 saat 10 dk geçmişti biz doktora geri döndüğümüzde. Ne takat kalmıştı ne ısı bünyede. Gerekli işlemler yapıldı ve biz otobüs ve ardından metromuza binip evimizin yolunu tutarken yerleri öpmek sarıp sarmalamak geçti içimizden. Köyden inmiş insan misali şehre geldiğimizi hissettik onların şehire ilk gelince neler hissettiklerini anladık.

Yaa dostlar Viyana'daki bir olaylı günümüze de veda ettik. İnanın bu olaylar ne ilkti ne de son olucak biliyorum.

Varan huzurlu günler diler : )

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ruhum işte bu benim kuralım dedi

'Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?'' diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.
Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli

Ruhum bu hikayeyi çok beğendi

Bir abdal bir şehre gelmiş. Buranın halkı yabancılara hiç güvenmezmiş. ' Defol !' diye bağırmışlar dervişe. ' Hiçbirimiz seni tanımıyoruz!'
Derviş sükunetle cevap vermiş. ' Ben kendimi tanıyorum ya, önemli olan o. İnan olsun, şayet öbür türlü olsaydı, yani siz beni bilseydiniz ama ben kendmi bilmeseydim, çok daha fena olurdu.'

Ruhuma göre aşk..

  • karsisinda butun duvarlarini yikip, butun zirhlarini cikarip cirilciplak kalabilmektir
  • madden yaninda olmasa da, manen yaninda oldugunu hissettirmesidir
  • bitince selaleden baktiginda sonunu goremedigin bi yukseklik, yuzune carpan sudur
  • sarilmanin en anlamli oldugu andir
  • koynunda uyutmaktir
  • hayatı kolayca zorlaştırmaktır
  • canını acıtacak bişeyler bulabilmektir
  • saatlerce ağlamaktır
  • sabaha kadar gözünü kırpmadan tek bi noktaya bakmaktır
  • 'O'nunla hayallerinin ortak olmama ihtimalinden korkmaktır
  • elinde olmadan söylediği her kelimeyi hafızana kazımaktır
  • bazen kendine inanamamaktır
  • sonsuz mutluluk ve huzur hissidir
  • biçok şey olumsuz gitse bile O'nun hayatımda olduğunu hissetmenin herşeyi bi anda olumlu göstermesidir
  • hergün yeni bi 'sen'e uyanmaktır
  • farkında olmadan gelecek planlarını ona göre hazırlamaktır
  • hiç düşünmeden onunla herşeyi yapabilecek gücü kendinde bulmaktır
  • karsisinda butun duvarlarini yikip, butun zirhlarini cikarip cirilciplak kalabilmektir